19 Mart 2014 Çarşamba

Geyikbayırı'nda Kayada Geçen 2 Gün


Spor tırmanışına gönül verenlerin çoğu spor salonları dışında doğada, gerçek kayaya dokunarak tırmanmayı severler. Hem doku, hem ortam, hem farklı zorluklar içeren kaya tırmanışına müsait güzel tırmanış bahçeleri vardır. Şanslıyız ki uluslararası da tanınan ve her yıl popülerliğini arttıran Antalya'ya bağlı Geyikbayırı köyü tam bir tırmanış cennetidir.




Yüreğinin götürdüğü yere git demiş ya yazar, yüreğim bir süredir Geyikbayırı diyordu zaten. Çok kalpten isteyince olaylar da ona göre seyrini buluyor.
Geleneksel kızlar buluşmamızın 4.ayağı için rotamız Antalya diye belli olunca programın sonuna kendim için Geyikbayırı'nı da dahil ediverdim.



Sıra orayı bilen güvenilir bir rehber bulmaya gelmişti. Dedim ya yürekten istemek başka bir şey olsa gerek, Türkiye'nin en iyi dağcılarından biriyle tırmanacağımı düşünemezdim. Mustafa Kalaycı tanıdığım en mütevazi, bilgili ve iyi ki var diyeceğiniz insanlardan biri. Onun rehberliğinde hem civarı hem rotaları tanıma ve unutamayacağım 2 gün geçirme fırsatı buldum.

Mustafa (Tafa) ile Antalya'da buluştuk. Yolda tırmanışlarına ve seyahatlerine dair meraklı sorularımı sabırla ve mütevazilikle cevaplarken bir yandan da çevre hakkında bilgi veriyordu.
Meğer dağ keçisine yöre halkı eskiden geyik derlermiş. Geyikbayırı adındaki geyik de buradan gelirmiş.

Yolu iki yanlı saran çam ağaçları arasından zirvesini gösteren ve alabildiğine manzaranızı dolduran geyiksivrisi insana bir anda hakim olan tarifsiz güzel duygular veriyordu.


Kalacağım yeri önceden ayarlamıştık. Yine ünlü bir tırmanıcı olan ve Geyikbayırı'ndaki pekçok rotayı açan Tobias Haug'ın da sahibi olduğu JoSiTo'da (http://www.josito.de/) bir gece çadırda kalacaktım.

Paskalya'ya denk gelen bir dönemi seçtiğim için kamp alanı pek çok yabancı tırmanıcı ile doluydu. Oldukça renkli ve dinamik bir ortamdı ve ortak zevkimi paylaştığım bu kişilerle aynı ortamda bulunmak beni çok keyiflendirmişti.





Eşyaları kampa bıraktıktan sonra Tafa ile ufak bir trekking yaparak civarı, bitki örtüsünü tanıma şansı buldum. Bir miktar yürüyüşten sonra Tafa, Öztürk Kayıkçı ve Metin Yılmaz'ın yaşadıkları yerde soluklanma, Tafa'nın o güzel Geyiksivrisi manzarasında bir kahve molası verme şansı buldum.



Ne şanstır ki paskalya tatili nedeniyle orada olan Altın Kazma Ödüllü İsveçli Michel Piola ile de karşılaştık. Tafa'nın da arkadaşı olduğu için tanışma ve sohbet etme şansı buldum onunla. Ne çok şans kelimesi kullandım bu yolculuk için. Sanki bir rüyaydı düşününce...
Michel Piola'yı ertesi gün tırmanırken de izleme şansı :) bulacaktım. O da Tafa gibi ünü büyüdükçe mütevaziliği artan insanlardandı.

Molanın ardından kayalara dokunmaya ve tırmanışa karar verdik. Tafa lider çıkarak hattı açıyor ardından ben de top rope aynı rotayı çıkıyordum. İlk defa 25 metreyi bulan rotalara girdiğimden ve farklı dokudaki kayalara dokunduğumdan heyecan vericiydi. Rotanın bitiminde ipe oturup 25 metreden geyikbayırını seyretmek ve ardından kendini boşluğa bırakmak...iyi ki geldim yav...



O günkü tırmanışların bitiminde tekrar kamp alanına döndük ve ertesi gün devam etmek üzere ayrıldık. Kamp alanı akşam yemeği ile beraber şenlenmeye başlamıştı. Tırmanıcıya yakışır battal boy yemekler, kamp ateşi, gitar, kitap, sohbet derken kendimi tamamen bambaşka bir atmosferde ve iyi hislerle gülümserken buldum.


Canım hiç uyumak istemiyordu. Nitekim çadırıma girdiğimde gövdem içeride başım dışarıda sırtüstü uzanıp gökyüzündeki yüzlerce yıldızı seyrettim dakikalarca...Kafa lambamın ışığında konforlu yer yatağımda kitabımı okurken gözlerim kapanmaya başlamıştı artık.

Ertesi gün yine battal boy hazırlanan kahvaltımı yaptıktan sonra Tafa'nın gelmesini bekledim. Beraber bu sefer farklı bir sektöre gidecektik. Orada Öztürk Kayıkçı (http://www.ozturkkayikcicom.tr), Michel Piola, Murat Okur gibi ünlü tırmanıcıları izleme şansı da buldum bu sefer.

Gerçekten de şiir gibi tırmanıyorlardı. Ben ağzı açık bi şekilde onları izlerken Tafa'nın haydi demesi ile kendime gelip yeni rotaları denemek üzere harekete geçtik. Farklı rotalar farklı zorluklar farklı keyifler derken günün bir kısmında da Trebenna antik şehrine gitmek üzere tırmanışı kestik.
Baharın hareketi ve renkleri her yerdeydi ve keyifli sohbetle orman içinde ilerleyerek hafif hafif yükseliyorduk. Antik şehre doğru yollarda farklı çiçekler, sandal ağaçları, antik mezarlar eşlik etti. Antik şehirse harika bir panaromik manzaraya sahipti. Bir yanda tırmanış sektörleri, diğer yanda Geyiksivrisi...Şehrin içinde mola verip atıştırmalıklarımızı da yedikten sonra inişe geçtik.











Artık kampa gidip toplanma vaktiydi. Rüya gibi geçen 2 kısa gün, bana harika anılar bıraktı...Tırmanış ekibimle buraya gelebilmek üzere hoşçakal diyerek ayrıldım Geyikbayırından...

Tafa gibi Öztürk gibi Metin gibi Tobias gibi  (ve adını sayamadığım diğerleri) emektar, mütevazi, tutkulu, iyi ve güzel için çabalayan güzel yürekli tırmanıcılara sahip olduğumuz için ne kadar şanslıyız :) diye düşündüm. Geyikbayırının bu güne gelmesini sağlayan onlar zira. Hem uluslararası da tanınan bir tırmanış bahçesi yarattılar hem de bu sayede tırmanış turizmini canlandırarak yöre halkına ekonomik anlamda fırsatlar kattılar.

Öztürk Kayıkçı'nın hazırladığı Geyikbayırı kısa filminin fragmanını şu adresten izleyebilirsiniz:
(video çekimleri ve batarya şarjları güneş enerjisi ile yapılmış)


Yazı ve Fotoğrafların Her Hakkı Esra Taner ve K.H.B.A.G. na aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder