22 Eylül 2014 Pazartesi

BEKLE BİZİ GİTO - BÖLÜM I



Bölüm: I
 


Sertaç’ın 27 Ocak’ta “En Doğu Karadeniz, Uyy” etkinliğini açması ile bir anda kocaman bir çığa dönüşen ve özlemle beklenen bir organizasyondu Doğu Karadeniz Turu. Bir Artvin’li olarak uzun zamandır memleketine gidememiş, yazları ilk fırsatta kendini denizin kollarına atarak tatilini yapan benim için ise kaçırılmayacak bir davetti bu.

Karadeniz fikri bir anda tüm grup üyelerini etkisi altına almıştı bir kere. Karikatürler, bölgeden fotoğraflar, videolar paylaşılmaya başlandı derken, yazı dilindeki lehçelerimiz bile yavaş yavaş yöre halkının o şirin halini almaya başlamıştı :) KHBAG 5 ay öncesinden, damarlarında tam anlamıyla Karadeniz’i hissediyordu artık.


İçimiz kıpır kıpır olmuştu bir kere, durmak olmazdı, turu yapacağımız şirketin tespit edilmesi gerekiyordu. Esra, daha önceki Karadeniz turundan tanıdığı Endemic Tur sahipleri Osman ve Alp ile irtibata geçti ve 26 Temmuz - 2 Ağustos tarihleri için Trabzon’da başlayıp biten deli dolu bir tur için anlaştı. E turun başlangıç ve bitiş tarihleri de belli olduğuna göre uçak biletlerini almak için önümüzdeki tüm engeller kalkmıştı. Daha önerinin üzerinden 1 ay geçmemiş olmasına rağmen, 11 kişinin katılacağı kapalı bir tur ayarlanmış, sonraki 1 saat içerisinde de uçak biletlerimiz alınmış, hatta Cumartesi günü başlayacak tur için Cuma akşamı Trabzon’da konaklayacağımız yer için rezervasyonlar bile tamamlanmıştı. Gezi parolamız ise çoktan hazırdı… “Bekle Bizi Gito”

Temmuz ayına geldiğimizde artık çantalarımıza koyacağımız eşyaların detaylarını konuşmaya başladık. Sonuçta gideceğimiz yer hırçın ve asi Karadeniz olduğundan, kendisinin ne zaman yağmurlu, ne zaman soğuk, ne zaman güneşli olacağı hiç belli olmazdı. Daha önceki gezilerinden deneyimli olan Murat ve Esra’nın önerileri ile herkes eksiklerini de tamamladıktan sonra yavaş yavaş valizlerini hazırlamaya başladı ama içimiz Özgür ve Hamuki’nin bize katılamayacak olmalarından dolayı buruktu.

Ve işte özlemle beklenen hareket günü gelmişti. Yelda hariç tüm KHBAG, Ankara’da havaalanında buluşmuş, kocaman gülümsemeler ile herkes içindeki heyecanı yüzüne yansıtmıştı. Manevi desteği ile yanımızda olan Berfu’nun yapmış olduğu keklerin yanına çaylarımızı da aldıktan sonra kendimizi koyu bir sohbetin içine bıraktık. Ama gözler hala aramıza katılmamış olan Yelda’yı arıyordu. Çok sonra uçakta koltuklarımıza oturduğumuzda içimiz rahatlayacak ve son anda Yelda koridorda kendini gösterecekti. Ekip tam kadro hazır olduğuna göre artık yol alma zamanı gelmişti.

Trabzon’a indiğimizde, ertesi gün sabahtan başlayacak olan turumuzda ihtiyacımız olan enerjimizi depolamak için vakit kaybetmeden konaklayacağımız otelimize geçtik. Bizi bekleyen eşsiz bir turun verdiği heyecan ile, odalarda ertesi güne dair küçük sohbetler eşliğinde sabahı iple çekmeye başladık.  


Sümela Manastırı-Batum

Trabzon ve Batum’da bize eşlik edecek olan Alp ile konaklayacağımız otelin önünde erkenden buluştuk. Kahvaltı için, Ayasofya Camii avlusunda bulunan Müze Çayevi’ne doğru yola koyulduk. Burada kuymaklı, muhlamalı, menemenli güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra, 1250-1260 yılları arasında bir manastır kilisesi olarak yaptırılmış ve 1584 yılında Camii’ye çevrilmiş olan Ayasofya Camii’ni gezmeye başladık.


Daha sonra Maçka İlçesi Altındere Milli Parkı sınırları içerisinde bulunan Sümela Manastırına doğru yola koyulduk. Yaklaşık 1 saat sonra sisler arasından bizi selamlayan Manastırın büyüsüne kapılmıştık. Şaşkın bakışlarla, M.S. 365-395 yılları arasında, deniz seviyesinden 1150 metre yükseklikteki kayalıklara nasıl inşaa edildiği ile ilgili yorumlar yapmaya başladık. 
 



Yakın bir mesafede aracımızı park ettikten sonra, küçük bir patika sonrası basamaklardan tırmanarak Manastırın avlusuna girdik. İlk olarak restorasyon çalışmaları sonucu ortaya çıkan yapıların orjinallerine ne kadar yakın olduklarını sorgulamadan kendimizi alamadık. Sanki Osmanlı dönemi yapıları arasından giriş yapıyorduk. Yedi katlı olan manastırın sadece bir katı ziyarete açıktı, bu kısımda koruma altına alınmadığından maalesef neredeyse zarar görmeyen fresk kalmamıştı.




Manastır ziyaretini bitirince, öğle yemeği için Hopa Merkez'de bulunan Aspirin Pide'de mola verdik ve kendi özel pideleri olan Aspirin’in tadına baktık. Enerjilerimizi stokladıktan sonra Sarp sınır kapısına doğru yola koyulduk. Yaklaşık yarım saat sonra ulaştığımız sınır kapısında, uzun araç kuyrukları ve öbek öbek insan grupları ile tam bir keşmekeşlik hakimdi. Araç kuyruğunda beklememek için, Alp Gürcistan tarafından bir servis ayarladı ve kendi aracımızı geri gönderdik. TC Kimlik numarası içeren kimliğimiz ve yurtdışı çıkış harç pulumuzu görevlilere gösterip Gürcistan tarafına geçtik. Burada, uzun ve hiçbir kuralın çalışmadığı bir vize kuyruğu bizi bekliyordu. 

Sınır kapısından geçip Batum’a doğru ilerlerken, Rus döneminden kalma yapıların çoğunlukta olduğunu görüyoruz. Yaklaşık yarım saatlik yolculuk sonrasında Batum'a ulaştığımızda, kendimizi arabadan hemen atıp anı yaşamak istedik. İlk dikkatimizi çeken, aralarında yürüyerek kaybolmak isteyeceğiniz, birbirinden güzel mimarilere sahip olan eski ve bakımsız tarihi binaların bulunduğu çok güzel sokaklar oldu. Bu sokaklar arasında bulunan ve Avrupa şehirlerindeki meydanları anımsatan Piazza Meydanı’ndaki kafeler ise çok davetkardı. Fakat az vaktimiz olduğundan maalesef Aşk Heykeli ve Alfabe Kulesinin bulunduğu deniz kenarına doğru yola koyulduk. Teleferiğe binip tüm Batum’u gece ışıklar altında seyrettikten sonra bir Türk restoranında eşsiz bir sohbet ile akşam yemeğimizi yiyip, Hopa’da konaklayacağımız otelimize doğru tekrar yola çıktık.
 



Yazı ve Fotoğrafların Her Hakkı Volkan EKİNCİ ve KHBAG'a aittir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder