15 Aralık 2014 Pazartesi

Torosların Üç Güzeli : İbradı, Ürünlü, Ormana


1.Gün

Sait Abi uzun zamandır, "Ormana Köyü" diye tutturuyordu. Bir gazetenin tatil ekinde okumuş. Çok beğenmiş. Her gezimizde Ormana Köyü'nü anmadan geçmiyordu. Kısmet 2014'ün Kurban Bayramı'na, yani 4-7 Ekim'e imiş. Arkadaşım Önder programı hazırlamıştı bile. 4 Ekim sabahı saat 02:00 civarı ben, Önder, Sait Abi, Betül yola düştük. Rotamız Konya üzerinden Beyşehir, İbradı.
Sabah 06:00 civarı Beyşehir'de idik. Hava henüz aydınlanmadığı için göl manzaralı bir yerde gün doğumunu izlemeye niyetlendik. Ama  herhalde acemilikten öyle bir yer bulamadık.Arabada hafif kestirdikten sonra, kısa bir Beyşehir gezisi ile Eşrefoğlu Camii'ne ulaştık. Ancak cemaat bayram namazı kıldığından camiyi gezmeyi sonraya bırakarak Eflatun Pınarı anıtına doğru yola çıktık. Bir benzinlikte yol tarifi sorduğumuzda alışık olduğumuz yüz ifadesi ile malum soru gecikmedi. Bu saatte ne yapacaksınız orada :) Beyşehir'e 22 km mesafede olan Eflatun Pınarı'na vardığımızda gün yeni ağarmıştı.Tertemiz ve açık bir hava. Güzelce restore edilmiş, çevresindeki park gayet güzel düzenlenmiş.

Hititler'in yapmış olduğu su anıtı görülmeye değer ve etkileyici. Ancak merak etmeden duramıyorum. Hititler böyle bir anıtı, ıssız bir yerde yapmış olamazlar. Mutlaka yakınlarında
yerleşim yerleri olmalı... Ama yok maalesef.










Kahvaltımızı bu yüzlerce yıllık anıtın parkında yapmanın keyfi büyük.











Tekrar Eşrefpaşa Camii'ne döndük. Bayram namazı bitmiş, cami boşalmıştı. Restorasyondan geçtiği dışarıdan açıkça belli oluyor. Caminin sütunlarının tamamı ahşap. Kim bilir kaç yüz yaşında olan 10 metrenin üzerinde ahşaplar. Anadolu'daki ahşap direkli camilerin en büyüğü ve orijinaliymiş.


















Ayrıca mimber de sanat eseri diyebileceğimiz kadar güzel. Mihrabı da öyle. Çini'den yapılmış. Mutlaka görülmeli.

Caminin çevresinde bir kaç tane yapı mevcut. Kimi restore edilmiş, kimi yeniden yapılmış gibi. Sonra o civarda biraz daha  gezinti yaptık. Yol bizi  Beyşehir gölü kıyısına kadar götürdü.

















Fotoğrafları çektikten sonra diğer Hitit Anıtının yani Fasıllar Anıtının olduğu Fasıllar Köyü'ne hareket ettik. Köy o kadar önemli iki Hitit anıtına ev sahipliği etmesine rağmen turistik olmamış, bildiğimiz Anadolu köylerinden. Anıtı sorduğumuz köylüler, kurban ile uğraşma işini bırakıp beş dakika yol tarif ettiler. Fasıllar anıtı devasa boyutlarda ve ağırlıkta.Üzerinde tanrı ve aslan motifleri olan, kayadan oyularak tek parça halinde yapılmış harika bir eser.




Ama bir dağın eteğinde öylece yatmakta, ilgiye muhtaç. Gün geçtikçe yıprandığı çok açık. Üzerindeki figürler kaybolmaya yüz tutmuş. Evet tarihi eserler oldukları yerde muhafaza edilmeli ve o coğrafyaya katkı sağlamalı ama bu anıtın Fasıllar Köyüne bir faydası olduğunu düşünmek zor. Onun yeri Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi olmalı. Anıtı fotoğrafladıktan sonra tam karşıdaki kayalıklara oyulmuş başka bir anıt gözümüze çarpıyor.


Oldukça iyi korunmuş durumda. Sanki bir anıt mezar gibi. Yakınlarına kadar tırmanıp fotoğraflarını çekip, yola koyulduk. Önder bir taraftan İbradı'da kalacağımız otelin sahibinden yol tarifi ve gezilecek yer tarifleri alıyor. Sami Abi daha tanışmadan bir sürü tavsiyede bulundu. Normalde güzergahımız Seydişehir yakınından, Konya-Manavgat yolunu takip edip, İbradı kavşağından İbradı'ya dönmek. Ama Sami Abi'nin tavisiyesi ile Toroslara tırmanıp Huğulu, Üzümlü ilçelerinin yakınından Genbos Platosu'ndan geçen dağ yoluna sürdük arabayı. Nefes kesen yerler. Çamlar, sedirler, Toroslar'ın eşsiz manzarasında yolculuk ediyoruz.



Sonra güzel bir kasaba olan Gencek Kasabasında mola verdik. Keçileri ile meşhur. Öğle yemeğimiz çayın yanında oradaki bir dükkandan aldığımız çökelik ve ekmek.


Yol üstünde güzel bir gölet fark ettik.Ufak bir tur,bir kaç fotoğraf kaçınılmaz.



Sonra büyüyü bozan madenler ve orman tahribatları gözümüze çarptı.


Ve maalesef yol yapım manzaraları. Her yer toz ve duman.  Belli ki binlerce ağaç kesilmiş. Böyle küçük ilçeleri köyleri bağlayan yollar neden otobana çevirilmeye çalışılmış, bu güzel doğa yok edilmiş hala anlayamıyoruz. Oysa oldukça güzel geliş-gidiş asfalt yol mevcut iken. Ayrıca sadece yolun kapalı olduğuna dair derme çatma tabelalar var. Ne yapmanız lazım ? Nereye dönmeniz lazım ? Hiç bir bilgi yok. Sanki  oradan geçen herkes o civarda yaşıyor.

Devam ediyoruz ve önce toprak bir yol ve hiç bir uyarı olmadan ziftlenmiş bir yol ile karşılaşıyoruz. Geri dönsek yol saatlerce uzayacak. Mecburen daldım ziftin içine. Arabayı ben sürüyorum. Yavaş yavaş gitsek de zift bulaşmış tabi.Toprak yolda durup ıslak mendil ile temizlik yaptık. İşe yarıyor. O arada zift içinde bir pikap durdu. Halimize acımış olmalılar ki bir şişe mazot verdiler bize. Onunla temizledik ziftleri.

Kah nefes kesici güzellikler, kah toprak ve bozuk yollardan geçe geçe sonunda İbradı'ya vardığımızda saat 16:00 civarı idi. Otelimizi bulup, sahipleri ile tanışıp eşyalarımızı yerleştirdikten sonra hemen İbradı'yı gezmeye başladık. İlk durağımız 1200 yıllık olduğu düşünülen anıt kestane ağacı "Arabastı". İnanılmaz bir ağaç dev gibi.Sarılmadan durulamıyor.Hala canlı, hayat dolu. Hala üzeri kestane dolu.


Oradan tarihi mezarlık. Yüzlerce yıllık kestane ağaçları burada da var. Sonra kısa bir İbradı gezisi.





Şimdiden sevmeye başladık. Seyir Tepesi gibi bir yerde gün batışını seyredip otelimize geri döndük. Oldukça sevimli, özenli, temiz bir otel. "Postacılar Konağı". Aile işletmesi. Yıllarca Antalya turizmin devlet kısmında çalışmış Sami abi ve eşi işletiyorlar. Akşam yemek salonu olarak yapılmış, her yeri eski kapılar, eski eşyalar  ile süslenmiş dolu teras-kamelya tarzı mekanda oturup sohbet ettik. Ailecek yöresel oyunları kaşık ile oynamaları seyrettik. Bu arada Sami Abi'nin mahalli sanatçı olduğunu, çok güzel saz çalıp türküler söylediğini öğrendik ve dinledik. Harika !. İbradı tarihini dinledik. Osmanlı zamanında kadı yetiştiren çok önemli bir merkez olduğunu, Cumhuriyetle birlikte birçok aydın yetiştirdiğini öğrendik. Örneğin Muammer Aksoy. Sabah kuş, sincap  sesleri ile uyandık. Kahvaltı zamanı. Hepsi ev yapımı olan süper bir kahvaltı. İnanılmaz lezzetli. Bahçeden koparılmış taze nane,biber,domates,elma. Yörenin kuru kayısısı, kuru eriği...Ve yoldan aldığımız çökelek ile yapılmış yumurta. Tıka basa yedik.

2.Gün

Bu gün planımız Ürünlü, Ak Beşik Mağarası'nı ve Ormana Köyü'nü gezmek. Torosların tepelerinde geziyoruz.

Yine çok güzel fakat çok dar ve dik bir yoldan Altın Beşik Mağarası'na ulaştık.Yol o kadar dar ki karşıdan bir araba gelmesin diye dua edip durduk.

Bakımlı, temiz, çevre düzeni yapılmış mağara oldukça güzel. İçine kayıkla girilebiliyor. Ancak az ışık ve kayığın sallanması nedeniyle fotoğraf çekmek pek mümkün olmadı. Ancak etkileyici bir mağara. Görülmesi gerekir.


Yine aynı dar yoldan çıkarak Ürünlü'ye ulaştık. Çok samimi ve güzel bir köy Ürünlü.
Köy meydanındaki kahvede çay içip ceviz satın aldık. Köyü gezmeye başladık.




Nerdeyse her sokağa girip çıkıyoruz. Fotoğraf makinalarımız hiç durmuyor. Düğmeli ev dolu her yer. Çoğu bakımlı. İnsanlar hala sıcak kanlı. Arabanın yanında bir şeyler atıştırırken amcanın biri bizi evine davet ediyor. "Niye bunları yiyorsunuz buyurun gelin yemek yiyin" diyor. Ürünlü'yü çok beğendik. Hala eski köy havasında. İnsanlar misafirperver ve sıcak kanlı.




Yola devam ediyoruz. Gezimizin nedeni olan Ormana Köyü'ndeyiz.Yine her yer düğmeli ev dolu. Ancak Ürünlü'ye göre daha turistik bir köy. Sıcaklığını kaybetmek üzere.






Oldukça güzel bir lokanta bile var. Modern bir şekilde aslına uygun olarak yeniden yapılmış. Neredeyse her sokağını gezdik. Seyir tepesine çıktık. Taze biberiye doluydu tepe.Topladık tabi. Servis geç olsa da yediğimiz köfte ve pideler nefis. Fiyatları da uygun. Sohbet ederken yerel rehber Zeki Bey ile tanıştık. Bize Ormana'yı, tarihini, evlerini anlattı. Tarihi bir pınara kadar eşlik etti. Tatlı bir yorgunluk ile otelimize döndük.













3.Gün

Manavgat ve Side'ye gidiyoruz. Torosların arasından kıvrıla kıvrıla giden yollar bizi Manavgat'a ulaştırdı. Hava sanki yaz gibi. Çok sıcak. Şelaleye yaklaştığımızda şoktayız, binlerce insan orada. Çevre düzenlemesi berbat, her yer dükkan dolu. Kalabalık, gürültülü ve pis. Maalesef burayı da berbat etmişiz.


Kısa bi gezi fotoğraf sonrası Side'ye hareket ettik. Bütün tarihi yapıları tek tek dolaşıp fotoğraflarını çekmeyi ihmal etmedik.


















Tabii final gün batımını Apollon Tapınağında karşılamak ve fotoğraflamak. Görülmeye ve fotoğraflamaya değer. 



İbradı yolundayız. Dönüş yolumuz gece de güzel. Otelimizde yine güzel bir uyku.
Sabah harika dağ manzarası ile nefis kahvaltı.Tadı hala damağımızda. Otel sahiplerimiz Sami Abi ve eşi ile vedalaştık. Hem bilgisi, hem kültürü, hem de iyi otel işletmeciliği ve İbradı'ya katkılarından dolayı teşekkürlerimizi ilettik. Tanışmanızı ve konaklamanızı tavsiye ederim.

Dönüş yolumuzu Akseki, Seydişehir, Konya üzerinden Aksaray. Aksaray'ı da gezip Ankara'ya dönmek niyetimiz. Ancak Konya' ya vardığımızda bayram dönüş trafiğinin arttığını fark etmeye başladık. Side, Alanya taraflarında tatil yapanları ve Adana, Mersin ve Güney Doğu'dan dönecek tatilcileri düşünerek Aksaray a gitmeden Ankara' ya döndük. İyi de etmişiz. Kalabalık inanılmaz imiş.


Gezinin bütün fotoğrafları için  gezcek.com

Yazı ve Fotoğrafların her hakkı Murat Mustafa Süklün ve KHBAG'a aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder